yuzdeyuzinsan
Moderatör
 Mesaj Sayısı : 15465
Yaş : 27
Nerden : İstanbul
Doğum tarihi : 30/05/97
İş/Hobiler : DLF,ATF,Stardoll,Photoscape
Kullanıcı Seviyesi
Rep Puanı:
    (1510/5000)
 |  Konu: 3T'nin Çılgın Ailesiyle Röportaj  Salı Tem. 12, 2011 6:24 pm | |
| Survivor adasının en çılgınlarından birisi “O”. Yaptıkları adeta yapacaklarının garantisi gibi duruyor şimdiden. Televizyon dünyasında neredeyse bir fenomen olmak üzere. Adanın çılgını Taner peki gerçek hayatta nasıl? Yengeçlere kendini ısırttıran, ateşlere atlayan, ağaçlara tırmanan çılgın Taner’i bir de anne Hatice Kübra Tarlacı ve baba Ahmet Tarlacı’dan dinleyelim. Mersin’deki evlerinin kapılarını açan Tarlacı ailesi bakın Taner için neler söyledi.
KÜÇÜKKEN DE BÖYLEYDİ…
İlk önce Taner'in çocukluğundan başlayalım, Taner nasıl bir çocuktu?
ANNE: Taner hiperaktif bir çocuk, okulda da evde de aynı şekilde. Eğer okulda arkadaşları ona bir şey yaptılarsa o da onlara aynısını yapar, karşılığını verirdi; daha üç buçuk yaşında falandı.
Küçükken de böyleydi yani...
ANNE: Aynen... Çok zor şartlar altında büyüttük biz onu. Problemli bir çocuktu, gazlı bir çocuktu. İki sene uyku uyumadan büyüttük. Benim mesleğim hemşirelik, o zaman kendi mesleğimi yapıyordum, Almanya'daydık, baş hemşirenin dikkatini çekmiş. Bir gün dedi ki: “Çok yorgun duruyorsun, çok renksiz duruyorsun, git bir tahlillerini yaptır.” Gittim tahlillerimi yaptırdım, hakikaten karaciğer değerlerim çok yükselmişti; sırf yorgunluktan... Taner'in çocukluğu da böyle hiperaktifti.
Taner hep böyleydi yani...
ANNE: Bir olayını anlatayım. Bizim telefon fişliydi ve ben fişini çekip kaldırıyordum telefonu, sırf oynamasın, bir şey yapmasın diye; ama o gün unutmuşum. Telefonu arıyorum, telefon yok. Taner'e diyorum ki “oğlum telefonu gördün mü sen?” “Hı hı” diyor. “Nerede diyorum?” Gitmiş tuvalete atmış, sifonu da çekmiş. Ondan sonra tamirci geldi, diyor ki: “Senin teufel (şeytan) nerede?”
Şeytan mı diyorlardı Taner'e?
ANNE: Evet (Gülüşmeler). Ben bu sefer o yapmadı galiba dedim. O zaman içini açtı ki içi su dolu, dedi ki "Ben yaptım.". Kaçıncı bozuş ama...
Kaç yaşındaydı bunu yaptığında?
ANNE: Üç yaşında, daha kreşe gidiyordu.
Taner’in kardeşi var mı?
ANNE: Ablası var, iki kardeşler.
Kaç yaş var aralarında?
ANNE: 10 yaş. Ablası onun kolunu ısırmış galiba bir gün. Alman karşı komşumuza gidiyor; ona, ablam elimi ısırdı diyor.
Siz Almanya'daydınız sonra Mersin'e geldiniz, sonra Taner okumak için Kıbrıs'a mı gitti?
ANNE: Burada okudu 8 yaşına kadar.
Taner'in böyle tatlı bir aksanı da var...
BABA: Türkçe bilmiyordu, bu birinci neden. İkincisi; Almanca biliyor, geldi burada ortaokul ve liseyi okudu, ondan sonra Kıbrıs'a gitti, Kıbrıs'ta İngilizce’ye başladı. Orada bir de Kıbrıs aksanı edindi. Şimdi Taner Almanca, Türkçe, Kıbrıs aksanı, İngilizce arasında bocalamaya düştü. Karma bir lisanı oldu. Bütün sorun buradan kaynaklanıyor. Oysa ki bizim şu anki konuştuğumuz lisanla Taner'in konuştuğu lisan arasında çok fark var. Çoğu insan bana diyor ki “Taner niye ‘ka’ demiyor da ‘ga’ diyor?” Ben de onlara şunu söylüyorum: “Ben aslen Kayseriliyim, biz hiçbir zaman ‘Kayseri’ demeyiz ‘Gayseri’ deriz.” Acaba oradan mı diyorum.
ANNE: Bir de çocuğun buraya adapte olması çok zor oldu. Biz burada okula verdik onu, okulda bir merasim yapılacakmış, demişler ki sıraya gir. Anlamamış çocuk, ne bilsin, öğretmen de buna tokat atmış.
Bu Mersin'deyken mi oluyor?
ANNE: Burada burada... Çocuk tokat yiyince arkasına dönüvermiş, arkadan da tekmeyi atmış öğretmene...
Nasıl yani?
ANNE: Avrupa'da öğretmenin bilhassa çocuklara tokat vurması falan çok abes, öğretmen ona tokat vurunca, o arkasını dönmüş, öğretmenine tekme atmış. Sonra kendi öğretmeni geliyor.
Bu arada diğer öğretmen ne yapıyor?
ANNE: “Deli mi bu” demiş. Kendi öğretmeni; "Ne yapıyorsun sen, o çocuk lisan bilmiyor. Eğer lisan bilseydi, sizin konuşmanızı zaten anlardı. Anlamadığı için öyle yaptı, siz de vurunca karşılığını vermiş." demiş.
Herkes Taner'i çok seviyor burada da yarışmada da. Taner kendini sevdiriyor. Normalde de böyle mi?
ANNE: Aynen. Hayvan sevgisi çok bir de...
HAYVANLARLA HEP ARKADAŞ OLDU, HEP KENDİNİ ISIRTTI…
Evet, ben size onu da soracaktım. Taner hayvanlarla çok içli dışlı...
ANNE: Evet, onu da açıklayayım. Sincapları vardı iki tane, burada yuvası vardı. Yuvalarından gidiyorlar, kedi görmesin diye yukarıda uyuyorlardı. Taner de onların yanında oturur, kedi gibi onlarla oynardı. Çok severdi onları, isimleri Finduk ve Finduks’tu. Biri erkek, biri dişi...
Yani, hayvan sevgisi böyle başladı.
ANNE: Evet çok hayvan seviyor, kıyamıyor.
BABA: “Bana hayvandan değil insandan zarar gelir” diyor.
ANNE: Zaten hayvanlara ısırtıyor kendini.
BABA: Ama ne var tıp ilerledi, teknoloji ilerledi, gider aşısını yaptırır; onun yorumu böyle.
Yengece dilini ısırttı... Siz burada izlerken kötü oldunuz mu? Bir annesiniz onun orada canı acıyınca üzüldünüz mü, yoksa Taner çocukken de böyle yapıyordu bir şey olmaz mı dediniz?
ANNE: Üzüldüm, herhangi bir kanama olur diye; ama gerçi orada doktorlar var, o kadar da önemli değil. Ama bir anne olarak içiniz acıyor ona dokundukları zaman. Ben alışığım bu tip görüntülere benim oğlum normal hayatta da böyle ısırtır kendini küçük hayvanlara. (Gülüşmeler)
Onu izlerken; Taner ateşe atıyor kendini, uzun uzun sopalarla ağaçların üzerinden atlıyor. Hiç böyle içiniz kötü olmuyor mu?
BABA: Normal görmüyorum. Bir baba olarak, aile olarak biz onu normal görmüyoruz.
Adada mı normal görmüyorsunuz?
ANNE: Ben normal görüyorum. Orası bir ada, orası çılgınlık yapmak için bir yer. Ben zaten oğlumu kendime benzetiyorum.
ANNE HATİCE TARLACI: “BEN DE OLSAM BEN DE ATEŞE ATLAR AYNI ŞEYİ YAPARIM”
Taner annesine benziyor yani?
ANNE: Ben de öyleyim, hiçbir şeyden korkmam. 2 kilometre yüzerim, her gün 10 kilometre yürürüm.
Çok sağlıklı ve dinç duruyorsunuz ikinizde.
BABA: Ben aslında şunun için Taner'i tasvip etmediğimi söyledim; hiç kimse bile bile kendisini ateşe atmaz.
ANNE: Çocuk öyle, çılgınlık yapmasa adada nasıl vakit geçirecek? Vallahi ben de yaparım. Onu mahsus diyor, gelin görün beni diyor. Ben anne olarak çok iyi anlıyorum onu. Ateşe ben de atlarım ama ağaca tırmanamam. (Gülüşmeler)
Orda Taner'i izlerken içiniz mahvoluyor mu?
ANNE: O temkinli olmasa zaten yapmaz. Demek ki o durum temkinli onun için.
Yani Taner temkinli, yaş tahtaya basmaz diyorsunuz, öyle mi?
ANNE: Yok, ben onu bir anne olarak anlıyorum... Küçükken bir arkadaşı bisikletle ayağının üstünden geçmiş. Doktora götürdük, doktor tedavi etti. “Bu böyle kalmaz, ben bunu devam ettiririm” dedi bana. Daha 3 yaşında; 3 gün sonra, ben işteyken ayağını yaralayan çocuğu bindir bisikletin arkasına. Bisikletin arkası da bozuk, bunu biliyor. Çocuğu düşürüyor kafa üstü, kafası kanıyor. Doktora götürüyorlar. Çocuk da Arap. Bir bakıyoruz mahkemeye vermiş. “Sen kimi mahkemeye veriyorsun, çocukla çocuk mahkemeye verilir mi? Siz deli misiniz?” dedim. Gittim avukata “Siz nasıl yazıyorsunuz, böyle bir kanun var mı?” dedim. Taner, “Ben intikam aldım. O bana yaptı, ben de ona yaptım, o kadar basit.” diyor. Çok zeki…
Peki, küçükken Taner'in başına çok büyük bir olay geldi mi? İkinci kata çıkıp kendini atmak gibi mesela...
ANNE-BABA: Hayır, hayır.
ANNE: Yalnız bu aşağıda oynarken bir adam geliyor yanına, ablası da yukarıda. Gel diyor, sana çikolata alayım, hemen şuradan alırım. Hemen geliyor ablasına haber veriyor, ablası da gitmeyeceksin diyor.
ABLASI TANER İÇİN CANINI VERİR…
Ablasıyla ilişkisi nasıl?
ANNE: Çok iyi. Ablası onun için canını verir.
Siz dediniz ki başınıza uçakta bir kaza geldi...
ANNE: O zaman Hannover'dan buraya gelecektik. Aslında Hamburg'tan binecektik; ama yer yoktu. Ben sürekli elini tutuyordum; ama 1 saniye bıraktım, valizi ileri itekledim, döndüm Taner yok. Kafayı yiyeceğim. Bir konferans salonuna girdim, baktım polisler var, dedim çocuğumu arıyorum. Yok dediler. Gittim yürüyen merdivenlere, yanımda bir doktor arkadaşım var. Tam 2 saat aradık, uçak anons ediliyor gitmemiz lazım; ama bu yok. Bir de dedim şu lokantaya bakıyım. Bir baktım -artık kim bıraktıysa- içeride yarım bardak bira içiyor. Daha üç yaşında. Bir de "eehhh" diyor, bize bakıyor oradan. O bizi görüyor; ama ben göremiyorum, tül perde var arada. Onu bir gördüm, sanki dünyalar benim.
Demek 3 yaşında bira içiyordu...
ANNE: Vermişler işte... Ondan sonra uçağa bindik, ben onu köşeye otutturdum bir yere kıpırdamasın diye. Ortaya ben oturdum yanıma da doktor arkadaşım. Yemek geldi, yemekleri yiyoruz. Ben arada doktor arkadaşımla konuşuyorum. Arkadan biri seslendi “hanım hanım” diye, “Bakın çocuğunuz ne yaptı?” dedi. Tavuk gelmişti, tavuğu almış arkaya atmış. “Oğlum yemeğin ne oldu?” Arkayı işaret ediyor. Ondan sonra dedim ki; “Sana artık hiçbir şey vermiyorum, yemek de vermiyorum.” Bir saniye bir şey dedim doktor hanıma; o arada sen çikolatalı pudingi al, uçağın camını boya. “Sana artık hiçbir şey yok” dedim kucağıma yatırdım. Kalkış yaptık, kalktıktan 20 dakika sonra iyi hissetmedim. Ben de hipertansiyon olduğu için görevlileri çağırdım, “Kulağım patlayacak gibi bir şeyler yapın” dedim. Bir şey yok dediler; ama burnuma bir koku geldi. “Hanımefendi benim burnuma yanık kokusu geldi” dedim. O anda maskeler düştü; ama saniye sonra oksijen de yok. Ben tepiniyorum, hayatımda öyle basınç görmedim, çok fena. Taner orada ağlıyor; ama ben onu görmüyorum, çok kötüyüm. “Bana bir şeyler yapın, çok kötüyüm” dedim; ama “bir şey yok” diyorlar, bir şey yapmıyorlar. Ondan sonra benim burnumdan kan geldi, hem de nasıl ama biliyor musun uçağın koltuğu tamamen kirlendi.
Bu sırada Taner ne yapıyor?
ANNE: Taner bir şey yapmıyor, dönüyor bana bakıyor, ağlıyor ondan sonra. Uçağımızda bir arıza oldu, dönüş yapacağız dediler. Geri döndükleri zaman benim bütün ellerim uyuşmuştu kanama yüzünden. Geri döndük, bana dediler ki: “Siz gidemezsiniz, doktor kontrolünde olacaksınız.” “Çocuğumu nasıl bırakacağım?” dedim. “O zaman imza atmanız lazım" dediler, attım. İkinci uçağa bindik, tip aynı, model aynı, koltuklar aynı, her şey aynı. İlk uçağın koltuğuna mecmua koymuş Taner. “Ben bununla gitmem, bu aynı uçak” dedim.
Siz aynı uçak olduğunu Taner'in mecmuasından mı anladınız?
ANNE: Yok ben tanımadım. Taner dedi, dur anne ben bilirim dedi. Gitti baktı değişmiş dedi. Uçağın arkasındaki numaraya bakıyor ve bu uçak değişmiş diyor. Bindik sonra.
Yani o mecmuadan Taner bildi, anladı o uçak olmadığını?
ANNE: “Evet, anne koltuklar aynı ama uçak değişmiş, aynı uçak değil” dedi. Geldik buraya. Eşim telefon açıyor tabii, 8-9 saat geç kaldık. Buraya indik; ama Taner'de bir uçak korkusu oldu. Şimdi hiç binmek istemiyor. Eşim bizi havaalanından aldı. Babasını daha uzaktan gördü, koştu gitti onun yanına. Beyimin bir kızı daha var, dedim ki "Bak Taner Yasmin” (Taner'in ablası) “Hayır, o değil” dedi. Oradan ayrıldık, ablasının yanına geldik.
O sırada baba ve diğer kızı alanda bekliyorlar...
ANNE: Evet, baba öbür kızı gönderdi; ama Taner tanıdı yani, “Hayır, benim ablam değil” diyor. Buraya geldik ablası da içerideydi. Ablasına baktı, ablası yanmış ya, onu gözünden tanıdı.
O sırada kaç yaşındaydı?
ANNE: Üç yaşındaydı. Üç, üç buçuk yaşından fazla değildi.
Peki biz Taner'i izlerken onu biraz umursamaz, biraz böyle dünya yansa umrunda olmaz gibi görüyoruz. İçine mi atıyor?
ANNE: Hayır, içine atmıyor.
Yani Taner hep böyle neşeli mi?
ANNE: Evet, hep böyle neşeli.
Şimdi Taner burada mı yaşıyor, yoksa Kıbrıs'ta mı?
ANNE: Burada yaşıyor, yeni geldi daha…
TANER HİÇ AŞIK OLMADI
Taner en son ne zaman aşık oldu? Ya da siz bunu biliyor musunuz?
BABA: Taner hiç aşık olmadı.
Hiç kız arkadaşı da mı olmadı?
ANNE-BABA: Oldu, çok oldu.
ANNE: Bir tanesine aşık oldu. Kıbrıs'ta bir kıza.
Yani bir tanesini çok sevdi?
ANNE: Yani sevgi değil de alışkanlık. Ondan başka onun yanına gidip, onunla diyalog kuran yoktu. O alışkanlıktı aslında. Onunla uzun süre arkadaşlık etti, 6-7 sene. Kızın bir ailesi var, ilişkinin son dönemlerinde ayrılmaları için baskı yapmışlardı. O yüzden isim vermek doğru değil.
Peki Taner ne tip bayanlardan hoşlanır? Şarışın mı, esmer mi?
ANNE: Sarışınlardan hoşlanır, Avrupai kızlardan. Neden, çünkü çocuğun hep Avrupa'ya karşı bir özlemi var. Orada yetişti 8 yaşına kadar.
Taner yarışmadan sonra evlilik kararı verse tepkiniz ne olur?
ANNE: Vermez. Ama verirse versin, hiç önemli değil. | |
|
